Kurtuluş
savaşı koşullarında hazırlanan 1921 Anayasası'nın getirdiği hükümet sistemi ne
göre TBMM kendi arasında tek tek bakanlar seçiyor ve bakanlar doğrudan meclise
karşı sorumlu oluyordu. Bir başkan bulunmuyor, bakanlardan biri toplantıları
yönetiyordu. Bu meclis hükümeti sistemi Kurtuluş Savaşı yıllarında pek önemli
aksaklık görmeden işlemişti. Ama yeni dönemde sık sık çözülmesi uzun zaman alan
hükümet bunalımlara neden oluyordu. Öte yandan anayasada devlet başkanlığı
kurumunun bulunmaması da sorun yaratmaktaydı. Bu nedenle anayasada köklü bir
değişiklik gerekiyordu.
25
Ekim 1923 günü çıkan bir hükümet bunalımının çözülememesi üzerine Mustafa Kemal
çok önceden oluşturduğu bir düşünceyi uygulamaya koydu. 29 Ekim 1923'te TBMM
Mustafa Kemal'in önerisiyle Cumhuriyet'i ilan etti. Oy birliğiyle alınan bu
kararın hemen ardından yapılan seçimden Mustafa Kemal gene oy birliyle Türkiye
Cumhuriyeti ilk cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyetin ilanını tepkiyle karşılayan
saltanat yanlısı tutucu çevreler tek dayanak olarak halifeliğe sarıldılar.
Cumhuriyet'e karşı olanlar halifenin etrafında toplanmaya başladılar Halife
Abdülmecit de giderek kendini güçlü görmeye başlamış, devlet işlerine karışmamak
ve yalnızca din işleriyle uğraşmak koşuluyla halife seçilmesine karşın tam tersi
bir davranış içine girmişti. Yalnızca''Müslümanların halifesi''sıfatını
taşıyacağı saptanmışken Abdülmecit Efendi ''han'',''peygamber halifesi''gibi
sıfatları da kullanıyordu. Ayrıca bir devlet başkanı gibi davranıyor cuma
namazlarını büyük bir törenle yıkılıyordu. Bu arada ''ulusal hükümet''in
İstanbul'daki temsilcisi Refet(bele) paşa tutumuyla halifeye destek veriyordu.
Cumhuriyet'in ilanına karşı çıkan Rauf(orbay) bey ve Dr.adnan (adıvar) gibi
Mustafa Kemal'in bazı eski arkadaşları da halifeden yana tavır alıyorlardı.
Mustafa
Kemal ve Arkadaşları Açısından Saltanat ve Hilafetin Kaldırılma
Sebebi
Meclis
içindeki tutucu milletvekilleri ise halifeye siyasal güç kazandırmak için
çalışıyorlardı. Halifeyi meclisin ve devletin başı, meclisi de halifenin danışma
organı olarak göstermeye başlamışlardı. Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşları
halifeliği Türkiye'nin çağdaşlaşması için zorunlu olan sosyal ve laik içerikli
dönüşümlerin önündeki en büyük engel olarak görüyorlardı. Üstelik Türkiye
Cumhuriyetinin varlığının temeli olan 'halk egemenliği ilkesiyle tanrı
egemenliğinin simgesi 'halifelik' çelişmekteydi. Yeni Cumhuriyetin gelişmesi
için saltanattan sonra halifeliğin de kaldırılması zorunluydu. Gelişen
olaylarında etkisiyle 3 mart 1924’te çıkarılan bir yasayla halifelik kaldırıldı
böylece din ve devlet işlerinin ayrılması anlamına gelen laikliğin ilk adımı
atılmış oldu.
Hilafetin
Kaldırılmasıyla Getiren Yenilikler
Aynı
gün çıkarılan başka bir yasayla her türlü din işleri düzenlenen ve devletin
işlerinin dine uygun olup olmadığının denetleyen Şeriye ve Evkaf Vekâletinde
(din işleri ve vakıflar bakanlığı) kaldırıldı. Laiklik konusunda bir başka adım
gene aynı gün çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (öğretimin birleştirilmesi) yasayla
atıldı. Osmanlı devletinde dinsel eğitim veren okullar ile medreseler bir
birinden ayrı kuruluşlardı. Devlet dinsel eğitim veren kurumların
denetleyemiyordu. Öte yandan birçok azınlık okulu da başına buyruk hareket
ediyordu. çıkarılan yasayla bütün eğitim kuruluşları Maarif vekaletine (eğitim
bakanlığı) bağlandı.
1924
Anayasası’nın Kabul Edilmesi ve Yeni Düzene Muhalefet Edenler (Mustafa Kemal’in
Kader Arkadaşları ile Yolarının Ayrılması)
Kurtuluş
savaşı nın olağanüstü koşularında hazırlanmış olan 1921 Anayasası bir devrim
anayasasıydı. Ne var ki Cumhuriyetin ilanı ile koşullar değişmiş yeni bir
dönüşümler eversine girilmişti. Artık Türkiye’nin yeni anayasaya gereksinimi
vardı. TBMM’nde uzun tartışmalardan sonra 20 nisan 1924’te yeni anayasa kabul
edildi. Bu anayasada Mustafa Kemal in 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.'
İlkesi de yer alıyordu. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı ile eski
toplumsal düzenin tümüyle ortadan kaldırılacağının anlaşılması üzerine Mustafa
Kemal ve arkadaşlarına karşı yoğun direnme başlamıştı. Direnmelerin odağı
genellikle dinci ve saltanat yanlısı çevrelerdi.
Ayrıca
Mustafa Kemal ile bazı eski mücadele arkadaşları arasında da görüş ayrılıkları
ortaya çıkmıştı RAUF(Orbay)bey. Refet(Bele)Paşa Kazım Karabekir Ali Fuat
(Cebesoy)Paşa ve Dr. Adnan (Adıvar)gibi kişiler Cumhuriyetin ilanına ve
halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkmaktaydılar. Eski ittihatçılar ile saltanat
ve halifelik yanları tarafından desteklenen bu kişiler sonunda Mustafa Kemal'in
çevresinden koparak onun karşında yer aldılar. Rauf Bey ve arkadaşları
Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan istifa ederek 17 Kasım 1924’te Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkasını kurdular. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasını
Mustafa Kemal olumlu karşılamış, bunu çok partili demokrasiye geçişe bir adım
olarak yorumlamıştı. Ancak yeni parti ye sahip çıkan çevreler Cumhuriyet'e karşı
şiddetli bir kampanya ya giriştiler.
Cumhuriyet
Karşıtı Bir İsyan ve Yaşananlar
Bu
gergin hava sürerken 13 Şubat 1925’te şeyh Sait doğuda bir ayaklanma başlattı.
Hükümet sert ve kararlı bir biçimde Cumhuriyet'e yönelen bu eylemin üzerine
yürüdü bazı yerlerde seferberlik kararı alınırken bir yandan da Takrir-İ Sükün
kanunu (dirlik düzenlik sağlama yasası) çıkarılarak istiklal Mahkemeleri
işlemeye başladı. Ayaklanmamın nisan sonunda bastırılmasından sonra hükümet
Takrir-i Sükun Kanunu’ndan aldığı yetkiyle Cumhuriyet’e karşı çıkan
İstanbul’daki halifelik ve saltanat yanlısı gazete ve dergileri kapattı.
Ardından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, ülkede gericiliği körüklediği
gerekçesiyle 5 Haziran 1925’te kapatıldı 14 haziran 1926’da Cumhuriyet karşıtı
güçlerin İzmir’de Mustafa Kemal'e yönelik suikast girişimi ortaya çıkarıldı.
Suikastı planlayanlar yakalandı ve yargılama sonunda suçlu görülen 15 kişi
asıldı.
Kaynak: Ana Britannica, I. Cilt, Sayfa: 124 – 126.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder