II.Dünya savaşını izleyen yıllarda da göçler devam etmiş ancak Bulgaristan'ın yurtdışına çıkışları hemen hemen yasaklamasından dolayı yıllık ortalama ancak 2100 göçmen gelebilmiş, gelenlerin çoğu da pasaportsuz olarak kaçmıştır. Aslında göç talebi çok yüksek olsa da1939-1949 arasında sadece 21.353 kişi Türkiye'ye gelmiştir. Bu dönemdeki göç talebinin nedeni Bulgaristan'daki iktidar partisi Komünist Partinin Türkler üzerindeki politik, kültürel ve dinsel baskısıdır. Köylü Türklere ağır vergiler getirilmiş, ürünlerinin büyük bölümünü devlete vermeleri için baskı yapılmıştır.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye en yoğun göç olayı 1950'lerin başlarında yaşanmıştır. 10 Ağustos 1950 de Bulgaristan Türkiye'ye nota vererek 250 bin Türkün gönderileceğinin 1925 tarihli anlaşmaya dayanarak bunların 3 ay içerisinde kabul edilmesi gerektiğini bildirmiştir. İki ay içerisinde 150.000-155.000 Türk, Bulgaristan'dan ayrılmış, Türkiye ikinci ayın sonunda sınırı kapatmak zorunda kalmış, ancak aradan iki ay geçtikten sonra vizesi olanlar için sınırı yeniden açma kararı almıştır. 30 Kasım 1951'e kadar 154, 393 kişi Türkiye'ye gelmiştir. Bulgaristan'ın Türk azınlığı göçe zorlamasının nedeni Türkiye'nin Batıya yakınlaşmasının Bulgaristan'ın saflarında olduğu Rusya'yı rahatsız etmesi ve Bulgaristan aracılığıyla Ankara'ya baskı uygulama politikasıdır. Görüldüğü üzere Balkanlardan Türkiye'ye yönelen zorunlu göçler tamamen siyasi konjonktürün ürünüdür.
1951 de Stalin'in ölümüyle de bağlantılı olarak, Bulgaristan'da bir yumuşama görülmüş, bu sürede göçler yavaşlamış, 1952-60 yılları arasında sadece 93 kişi göç etmiştir.
1950-51 döneminde Bulgaristan'dan gelenlerin yakınları orda kalmış ve parçalanmış aileler oluşmuştur. Bu ailelerin birleştirilmesi amacıyla 21 Ağustos 1966'da Türk-Bulgar ikili bildirisi yayımlanmış, Mart 1968'de "Türkiye-Bulgaristan Yakın Akraba Göçü Anlaşması" imzalanmıştır. Bu kapsamda 1968'den 1979'a kadar 120.000 soydaş Türkiye'ye gelmiştir.
Bulgaristan'ın "sosyalist tek ulus devlet" kurma projeleri dahilinde 1980'lere gelindiğinde asimilasyon kampanyaları hız ve şiddet kazanmıştır. Asimilasyon politikası geleneksel Türk kıyafetlerinin giyilmesinin yasaklanması, kamuoyuna açık yerlerde Türkçe konuşulmasının yasaklanmasıyla başlayıp, 1984-85 arasında Türklerin isimlerinin zorla Bulgar isimleriyle değiştirilmesi, Türklerin dini ibadethanelerine gitmelerine izin verilmemesi, bazılarının kapatılması, çeşitli baskı uygulamaları şeklinde devam etmiştir. Verilen demeçlerde Bulgaristan'da Türk olmadığı iddia edilmeye başlanmıştır.
Bulgaristan'ın asimilasyon politikası uygulamasının nedenleri olarak demografik nedenler; Türk nüfusunun Bulgar nüfusundan daha hızlı artması, Kıbrıs sendromu; ülkedeki Türklerin Sofya'ya karşı kullanılması korkusu, stratejik nedenler; Türkiye'ye yakın yerlere Bulgarları yerleştirme isteği, Bulgaristan'daki iç nedenler, Bulgar ulusunun oluşum süreci, muhtemel Sovyet etkisi sayılabilir.
20-21 Mayıs 1989'dan itibaren, Bulgaristan'daki Türklerin direnme hareketleri yoğunlaşmıştır. Kuzey Bulgaristan'dan başlayarak, Türkler kendi aralarında örgütlenerek uygulanan baskı rejimine karşı açıktan direnişe geçmişlerdir. 2 Haziran 1989'da Devlet Başkanı Todor Jivkov eğer Türkiye kapıları açarsa, pasaport verileceğini Türklerin gidebileceğini söylemiştir. 500 bine yakın Türk pasaport için başvurmuştur. Bunun üzerine II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'daki en büyük göç olayı yaşanmıştır. Vize uygulamasının kalktığı 2 Haziran - 22 Ağustos 1989 arasında toplam 311.862 Türk, Türkiye'ye gelmiştir. Vize uygulamasının başladığı 22 Ağustos 1989-Mayıs 1990 arasında 34.098 soydaş vize alarak Türkiye'ye geçmiştir.
Bulgaristan pasaport almadıkları takdirde, 6 ay içerisinde geri dönerlerse Türklerin Bulgar vatandaşı olarak kalacaklarını, istediklerinde geri gelip gidebileceklerini, ailelerini gönderebileceklerini, mal-mülk ve paralar ile sosyal haklara sahip olabileceklerini bildirdi. Böylece Haziran 1989 dan, Mayıs 1990 a kadar geri dönenlerin sayısı 133,272 olmuştur. Böylece Türkiye'de kalanlar 212,688'dir.
Todor Jivkov'dan sonra Bulgaristan, Türk azınlığın haklarını yeniden tanımıştır. Böylece ilişkiler daha sıcak bir döneme girmiş, yasadışı olarak gelenler ve aile birleşmeleri dahilinde gelenler dışında göç olayı durmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder