29 Aralık 2019 Pazar

Sakarya Meydan Muharebesi

23 Ağustos – 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan. Türk milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı içinde kader tayin edici olmuştur.

Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Ankara yönünde ilerleyerek, Türk Ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü yok edilmiş olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emir ve komutasında, Türk ulusunun kanıyla yapılan ve dünya harp tarihine en uzun meydan muharebesi; Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de subay muharebesi diye geçen Sakarya Destanı 21 gün 21 gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son bulmuştur.

Başkomutan Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında ülke savunmasını şu şekilde ifade etmiştir. Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O sathı bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her birlik durabildiği noktadan yeniden düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona uymaz; bulunduğu mevzide sonuna kadar durmaya ve direnmeye mecburdur.

Taarruz inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan Sakarya Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı kapılarını aralamış Türk milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtaracağı inancını da kuvvetlendirmiştir.

Sakarya Meydan Muharebesi
Sakarya Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki 2.Viyana Kuşatmasındaki yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona ermiştir. Bu savaş, Türk ordusu’nun son savunma savaşıdır.
Düşman 10 Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya hattına kadar atılmıştır.
Savaş Türk ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.

Sonuçları:

  • Ulusal Kurtuluş Savaşının son savunma savaşıdır.
  • Düşmanın saldırı gücü tükenmiş, Türk topraklarını ele geçirme istek ve umudu yok olmuş, savunmaya geçmişlerdir.
  • Bu savaşa Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşalar katılmıştır. Subaylar savaşıdır.
  • M. Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gazi ünvanı ( 19 Eylül 1921) verilmiştir.
  • Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları imzalanmıştır.
  • TBMM Anadolu’da kesin egemenlik sağlamıştır.
  • TBMM’nin yaşama ve varolma mücadelesindeki en büyük başarısıdır.

Misaki Milli

Mısak-ı Milli, Türklerin Kurtuluş Savaşının siyasi manifestosu olan altı maddelik bir bildiri adıdır. İstanbul' da toplanan son Osamanlı Meclisi tarafından bu bildiri 28 Ocak 1920 yılında oybirliği ile kabul edilmiştir ve kabul edildikten sonraki 17 Şubat' ta kamuoyuna açıklanmıştır. 

 Bildiri, Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdirecek olan barış antlaşmasından Türkiye'nin kabul ettiği askeri şartları içerir. Bildiri Mebusan Meclisinde "Ahd-ı Milli Beyannamesi" adıyla kabul edilmiş, daha sonradan " Mısak-ı Milli" olarak adlandırılmıştır.Her iki deyimle Ulusal Yemin anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti' nin sınırları, tabi bazı ayrıntılar hariç, Mısak-uı Milli ilkeleri doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Misak-ı Milli' de Alınan Kararlar
Erzurum ve Sivas civarlarında oluşan kongrelerinde saptanıp ve ardından olgunlaştırılan ilkeler doğrultusunda son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından gizli oturumda oy birliği ile 28 Ocak 1920 tarihinde alınan ve Türkiye' nin kabul edebileceği barış koşullarını açıklayan 6 maddelik bildiridir. Mısak-ı Milli temelinde Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık savaşlarının bir programı niteliğindedir.


6 Maddeden Oluşan Misak-ı Milli Kararları Özetle Şunlardır :
Arap kökenli halkın oturuduğu aynı zaman da Mondros Mütakeresi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgal ettikleri bölgelerin gelecekleri, halkın serbest ve kendi oyuyla belirlenecektir;  Mütakere sınırları içerisinde Osmanlı - İslam çoğunluğunun çoğunluk olarak yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir neden ile birbirinden ayrılmayacak bir bütündürler.

Misaki Milli Nedir

İlk serbest bırakıldıkları anda tekrardan kendi istekleri doğrultusunda anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum' da gerekirse tekrardan bir halk oylaması yapılabilecektir.
Batı Trakyanın hukuki durumuda, hakın kendi özgürlüğü içinde verecekleri oylarla saptanacaktır.
İsstanbul ve Marmara Denizinin her türlü güvenliği, tehlikeden uzak tutulması, Boğazların ise ticaret gemilerine açılması ilgili devletler aralarındaki anlaşma ile sağlanmalıdır.
Misak-ı Milli kararları doğrultusunda belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuki hakları, komşu ülkelerde yer alan müslümanlarında aynı haklardan yararlanması koşuluyla azınlıklar güvence altında olucaktır.
Türkiye' nin siyasal, adli ve mali olarak tam bvağımsızlığı kabul edilecektir ; bu konularda hiç bir kayıt ve kısıtlama getirilmeyecektir.

Kurtuluş Savaşı Öncesi Durum

Osmanlı Devleti ’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. 

Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu. Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi. 

Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. 

İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi.

Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi. Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. 


İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Daha sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale başladılar. Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler, sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir almamışlardır.

Kurtuluş Savaşı Öncesi Durum
Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu. 

MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER 
Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.



Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.

Kurtuluş Savaşı Nedenleri

Kurtuluş savaşı bir işgale uğramış yurt topraklarını savunma ve işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadelenin ifade edilmesidir. Kısacası Kurtuluş savaşı'nın temel nedeni yada gerekçesi İşgal edilen ve düşman elinde olan toprakların tekrar kazanılmasıdır. Ayrıntılı olarak Kurtuluş savaşı'nın yada mücadele edilmesinin nedenleri Amasya genelgesi ile Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kaleme alınmış ve resmen 22 Haziran 1919 tarihinde gerekli kişi ve kurumlara duyurulmuştur.

Amasya genelgesinde Kurtuluş savaşı'nın nedenleri (Gerekçeler) şöyledir:
1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. (Gerekçe)
2. İstanbul Hükümeti, üzerine düşen görevi yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok durumuna düşürmektedir.
Kurtuluş Savaşı Nedenleri
3. Milletin geleceğini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. (Amaç ve yöntem)
4. Her türlü etki ve denetimden uzak bir kurul oluşturulmalıdır. (Temsil Kurulu)
5. Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta milli bir kongre düzenlenmeli, bunun için de her bölgeden üç delege Sivas’ta olacak şekilde yola çıkmalıdır.
6. Delegelerin seçimlerini Redd-i İlhak, Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri ve belediyeler yapacaktır.
7. Doğu illeri için 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
8. Mevcut askeri ve milli örgütler kesinlikle dağıtılmayacak, komuta bırakılmayacak ve başkalarına teslim edilmeyecek.

9. Bu genelge sır olarak tutulmalı ve delegeler kimliklerini gizli tutarak seyahat etmelidirler.

Kurtuluş Savaşı

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu.

Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi.

Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi.

Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. :  Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler, sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir almamışlardır.

Kurtuluş Savaşı
Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu. 

19 Mayıs 1919′da Atatürk Samsun’a çıkmıştır.Amasya genelgesi yayınlanmıştır.Daha sonra Erzurum ve Sivas kongreleri gerçekleştirilmiştir. İstanbul’un işgali edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Padişah İtilaf Devletlerin esiri haline gelmişti. Böyle bir durumda ulus kendisini yönetmeye başlamalıdır. Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da yeni bir meclistir. 23 Nisan 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı.


Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polanya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven ve Çekoslavakya devletleri arasında imzalanan, Türk’ün ölüm fermanı olarak bilinen Sevr anlaşması imzalanmıştır. TBMM’nin Sevr Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı imzalayanları ve onaylayanları vatan haini saymaya karar vermiştir. 

Doğu cephesi, Güney cephesi, Batı cephesi, I.-II. İnönü savaşları ve son olarak Sakarya meydan muharebesi savaşları verilmiştir. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır. Mudanya ateşkes ardından Lozan barış anlaşması imzalanmış Yeni Türk Devleti tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Böylece Türkiye tüm sömürge uluslara örnek olmuştur.

İzmir'in İşgali

İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, İngiltere başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs ta İngiltere, ABD ve Fransa, Yunan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.

İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmirdeki Osmanlı Ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı Ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlılara teslim oldu.

İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk Subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk Subayı 22 kez süngülendi ve şehit oldu. Yunanlılar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. 

Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu. İşgal başladığı sıralarda, bu görüntüye daha fazla tahammül edemeyen gazeteci Hasan Tahsin, silahını çekip ateşleyerek en öndeki Yunan bayraktarını başından vurmuştur. Bu hareket, Kurtuluş Savaşı'nı başlatan ilk kurşun olarak kabul edilir.

İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek Milli Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti.

İzmirin İsgali

Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki milli mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.

"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türkler'e ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. 


Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü." 

İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükümetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.

Ermeni Sorunu

Günümüzde içinden çıkılması güç bir durum haline gelmiş olan bir sorundur. Ermeni Sorunu. Tıpkı geçmişte Osmanlı’ya yapıldığı gibi günümüzde de Türkiye üzerine oynanan bir oyundur.

Dünya üzerinde, Asya ve Avrupa kıtalarını birleştirmesi münasebetiyle, çok zengin yer altı kaynaklarının olması sebebiyle ve dünyanın sayılı turizm merkezlerinin bulunması sebebiyle birçok asalak geçinen ülkenin gözü üstünde olan bir ülkedir Türkiye. Üç kıtaya yayıldığı dönemde fethettiği ülkelere hoşgörü ve insanlığı götüren Osmanlı’ya devşirme olarak giren Ermeniler hanedan da vezirliğe kadar yükselmişler, memleket idaresinde söz sahibi olmuşlardır. 

Tamamı Türk ismiyle anılır olmuş, Türklerden fazla Türk olmuşlardır.

Kısaca asırladır Ermeniler ve Türkler bu topraklarda kardeşçe yaşamışlardır. Fakat başta söylediğimiz gibi; Osmanlıyı yaptığı savaşlarda yenemeyen dış mihraklar, ülkeyi işgal etmiş, kendi arasında paylaşmış, fakat yapılan istiklal savaşı neticesinde, bozguna uğrayarak terk bu toprakları terk etmek zorunda kalmıştır. Ama faşizan duygularından vazgeçmeyerek, Türkiye topraklarından almak istedikleri payın hesabını yapmaya devam etmişlerdir.

Sırf bu sebepten dolayı Ermeni halkıyla Türk halkını yaptıkları entrikalarla birbirine düşürmeyi başarmışlardır. Daha kısa bir zaman öncesine kadar sofrasını paylaştığı komşusuna düşmanlık besler hale getirmişlerdir. Tabi bu konuda Ermeni insanının şiddete yatkın tavrı da tetikleyici olmuştur.

Ermeni Sorunu
Dış güçler tarafından; sizin hakkınız özgürlük, siz başka bir milletsiniz, Türkler sizi sömürüyor, propagandalarına kanan, adına; “Komitacılar” denilen bir grup
1. Dünya savaşı sırasında, Türk askeri cephede çarpışırken, yerleşim yerlerini işgal edip, kadın çocuk demeden katletmeye başlamışlardır.


Devlet tarafından bu olayları bastırma hareketleri provoke edilip;” Soykırım” olarak adlandırılmıştır. Bu durum daha sonraki yıllarda tırmanış gösterip, Türkiye’nin 70’li yıllarda yaşadığı buhranı fırsat bilip Avrupa’da bir takım faaliyetler gösterip ‘Asala Militanlarınca” Büyük Elçi ve Ataşelere suikastlar düzenlemişlerdir. Bu durum diplomatik kanallarca yapılan girişimler sonucu bastırılmıştır. Fakat 80’li yılarda kurulan PKK terör örgütü ekmeklerine yağ sürmüş ve örgüte açık destek vermişlerdir. Öldürülen birçok teröristin üzerinden Ermenistan kimliği çıktığı bilinmektedir.


Bütün bu yaşanan olayların sebebi; Türkiye’den pay koparmaya çalışan dış güçlerin işidir. Fakat Ermenilerin çıkarları da yabana atılmamalıdır. Dünya üzerinde ülkelerin meclislerinden Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına dair kararlar geçirtmeye çalışmaktadırlar. Dünya ülkelerinin yarısından fazlası tarafından soykırım olmuştur şeklinde bir karar alınırsa, büyük paralar kazanacaklardır. Bugüne kadar bu teklif 20 ülkede ve Amerika’da 41 eyalette kabul edilmiştir.

Çanakkale Cephesi

Çanakkale Cephesi, Ekonomik açıdan büyük sıkıntı çeken Rusya müttefiklerin den yardım istemiştir. İngiltere ve Fransa Rusya ya boğazlar yoluyla  yardım sözü vererek Çanakkale cephesi açılmıştır. Bu cephe ile itilaf devletleri başarı elde edip Osmanlı devletinin başkentini ele geçirip Süveyş kanalı il Hint deniz yolu üzerindeki Türk baskısını kaldıracak Trakya üzerinden ittifak devletlerine karşı yeni bir cephe açıp Osmanlı devletini barışa mecbur zorlamış olacaklardı.
İngiliz ve Fransız donanmaları 19 şubat 1915 ten itibaren Çanakkale boğazının iki tarafındaki Türk savunma yerlerini bombalamaya başlamışlardır. Çok şiddetli geçen bu savaş 18 Marta kadar sürmüştür.

İngilizler ve Fransızlar donanma çıkarma girişiminde başarılı olamadılar ve büyük bir yenilgiye uğradılar. Çanakkale boğazının geçilmeyeceğini anlayan İngilizler 25 nisan 1915 te General Hamilton komutasında Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerin de katılımıyla Gelibolu yarım adasına çıkarma yaptılar. Bu bölgede 19. Tümen kumandanı olarak Mustafa Kemal Arıburnu, Anafartalar ve Conkbayırda düşman kuvvetlerinin yenilgiye uğrattı ve Anafartalarda ki üstün başarısından dolayı kendine Anafartalar kahramanı unvanı verildi.

Çanakkale'nin karadan da geçilemeyeceğini anlayan itilaf devletleri ocak 1916 yılında Geliboluyu boşalttı. Çanakkale savaşı başarılı komutanların sayesinde düşmana Çanakkale'nin geçilemeyeceğini  bütün dünyaya göstermiş olu.
 Çanakkale’nin karadan da geçilemeyeceğini anlayan İtilaf Devletleri, Ocak 1916’da Gelibolu’yu boşaltmak zorunda kaldılar. Çanakkale Savaşları, iyi komutanların yönetimindeki Türk askerlerinin, üstün düşman kuvvetleri tarafından bile yenilemeyeceğini bütün dünyaya göstermiştir.

Çanakkale savaşının sonuçları

Çanakkale Cephesi
Savaşın başından beri tarafsızlığını koruyan Bulgaristan ittifak devletlerinin yanına geçip Almanyanın yardım etmesi gereken adımı atmıştır
Yunanistan itilaf devletlerine geçmemişken yaklaşan Bulgaristan tehlikesi yüzünden müttefiklerine Selanik'i üs olarak verdi ve kurtuluş savaşına giden yolda bir ortaklık başlatmış oldu

9 ekim de Almanya ve Avusturya orduları kuzeyden, Bulgar orduları ise doğudan girip Belgradı almışlardır
Askeri mühimmat yardımı alamayan Rusya da çarlık rejimi ve Bolşevik devrimi yıkılıp Rusya Batı Avrupa dan tamamen uzaklaşmıştır.
Bolşevik devrimi ile Rusya savaştan çekilince Osmanlı devleti Rus işgali altındaki topraklarını kurtarmıştır.
Amerika Rusya'nın savaştan çekilmesiyle yeni Rus rejimi tehlikesine karşı Batı Avrupa ile hem ilgilenmek hemde destek olmak zorunda kalmıştır.
Savaş sonrası İngiltere de büyük bir işsizlik meydana gelmiştir
Çanakkale savaşı Osmanlı devletinin 30 yıl gerilemesine sebep olmuştur.
Osmanlı devleti yerli sanayi ve tarıma ağırlık vermiştir. Ulusal ekonomi bakanlığı adını "Milli vekaleti" olarak değiştirmiştir. Milliyetçi yasalar çıkarılmıştır.
Çanakkale savaşlarında toplam 500 bin insan ölmüş , 1. Ve 2. Dünya savaşlarının 2 yıl uzamasında etkili olmuştur.
Osmanlı devletinin başarılı olduğu tek cephe Çanakkale cephesidir.
Mustafa Kemal Çanakkale savaşıyla tüm dünyaya adını duyurmuştur.
Morali bozulan ve sürekli yenilgiye uğrayan Osmanlı devleti Çanakkale savaşıyla milli bir ruha bürünmüştür.

Çanakkale savaşından 100 binden fazla okumuş askerleri kaybettik ve Osmanlı uzun senelerce bu okumuş askerlerin yokluğunu çekmiştir. Mustafa Kemal bu sözüyle bunu çok güzel özetlemiştir. “Biz Çanakkale’de bir Dar-ül fünun (Üniversite) gömdük."

Batı Cephesi

Birinci Dünya savaşının sonunda Osmanlı devleti Mondros ateşkes antlaşmasını imzalayarak savaştan yenik ayrılmıştı. Mondros ateşkes antlaşmasının maddeleri gereğince Türk ordusunun silah ve cephanesi elinden alınacak, tüm askeri personeli 50.000 ile sınırlandırılacak. 

Bu durum karşısından Osmanlı Genelkurmay Başkanı ordunun yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi ve 9 kolordu ve 20 tümen halinde örgütlenmeyi kabul ettirdi.16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi ve Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ve Osmanlı devletinin genel kurmayın kurduğu kolordu ve tümenin önemi kalmamıştır.

Yunanlılar Ege de ilerlemeye başlayınca  bazı askeri birliklerden karşılık geldi. Yunanlılar karşısında 17. kolordunun 56. Tümeni hiç karşı koymadı.bir kısmı Yunanlılar tarafından esir alınmış bir kısmı ise terhis edilerek bırakılmıştır. Yunan ordusuna karşı Kuvayi Milliye harekatı kurulmuştur. Kuvayi Milliye harekatı zayıf askeri birliklerden oluşmaktadır. 

 Kuvayi Milliye ruhu belli bir süre sonra yayılmaya başladı ve halk hep birlikte savaşmaya karar verdi. Müdafaa-i hukuk örgütleri Kuvayi Milliye ye asker ve para sağlama işini üstlendiler. Böylece Ayvalık, Salihli, Denizliye kadar yunanlılara karşı Kuvayi Milliye cephesi  kuruldu.

Mustafa Kemal o sırada Havzada idi ve Kuvayi Milliye ile ilgilenerek birliklere gönderdiği emirlerde her işgal eylemine karşı halkın silahlandırılarak karşı konulmasını bildirmişti. Kuvayi Miliyenin büyük bir kısmını efeler ve Ethem'in emrindeki askerler oluşturuyordu.

Mustafa Kemal Sivas kongresinde Kuvayi Milliye'nin örgütlenmesi gerektiğini söylemiş ve 9 eylül 1919 da Ali Fuat Paşaya "Batı Anadolu Genel Kuvayi Milliye Komutanlığı" görevini vermiştir.

Batı Cephesi
Ali Fuat Paşa başarılı olamadığı için 23 ekimde Albay Refet bey gönderildi ve bir rapor hazırlayarak uzun süre batı Anadolu cephesinin komuta altına alınamayacağını bildirdi ve batı cephesi albay refet bey komutasına verildi.
22 haziran 1920 de yunanlıların saldırısı üzerine Balıkesir ve Bursa düştü. 


Türkiye büyük millet meclisin de büyük tepkiler oluştu ve komutanların cezalandırılması istendi. Mustafa Kemal komutanlar yüzünden değil asker,silah ve mühimmat olmadığı için düştüğünü söylemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi gerçek bir ordunun kurulması ve Kuvayi Milliye'nin düzenli ordu haline dönüştürülmesini söyledi. Meclisin kararı ile düzenli ordu kuruldu. 

Fakat batı cephesinde düzenli ordunun kurulmasını engelleyen 2 sebep vardı. 1. Firar olayları 2. Kuvayi Milliye örgütleri ve Ethem'in kuvvetleriydi. 1. Dünya savaşında 300.bin civarında asker kaçmıştır. Savaşın doğurdu ekonomik çöküntü, bunalım, açlık ve sefalet savaş başlamasında engelleyici bir durumdu. Asker kaçakları olduğu için düzenli ordu kurulmakta güçlük çekti ve firariler hakkından kanunun kabulüyle İstiklal Mahkemeleri kuruldu.

Batı cephesi sonuçları

  • TBMM hükümeti varlığını tüm Avrupa devletlerine resmen kabul ettirdi ve saygınlığı arttı
  • Avrupa ülkelerinde İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başladı.
  • Ordunun kendine güveni geldi
  • Fransızlar Zonguldak tan, İtalyanlar Güney Anadolu dan çekildiler
  • 2. İnönü muharebesinin kazanılmasından sonra Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnuniyet duymuş ve Ankara Hükümetine bildirilmiştir.

Balkan Savaşları

Balkan savaşları

Birinci Balkan Savaşı (1912)

Birinci balkan savaşının nedenleri

  • Topraklarını büyütme hesapları yapan Balkan devletleri (Bulgaristan,Yunanistan,nSırbistanve Karadağ) Trablusgarp savaşını fırsat bilerek aralarında anlaşama yaparak Osmanlı devletine savaş açmaya karar vermişlerdir. Osmanlı devleti zaten bir çok bölgede savaşırken Balkan savaşı Osmanlı devletinin çökmesine yol açmış olup, Balkan devletleri de bundan fırsat bularak savaşı başlatmış ve Osmanlı devleti bu savaştan yenik ayrılmıştır.

Birinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri:

  • Fransız ihtilalinden sonra yayılan ve tüm ülkeyi etkisi altına alan milliyetçilik akımının Balkan devletleri üzerindeki etkisi
  • Rusya’nın savaşı kazanmak için yanına çektiği Slav milletinin fazla toprak kazanacağı düşüncesi Balkan devletlerini savaşa sokmuştur
  • Osmanlı devletinin Almanya’ya duyduğu hayranlık ve Almanya’nın yanında savaşa girerse kaybettiği toprakları geri alacağı ümidi İngiltere’yi Reval görüşmeleri sonrasında Rusyayı balkanlarda serbest bırakması Balkanların topraklarını kaybetme korkusu yaşatmıştır
  • Avrupa devletlerinin balkan devletlerini Osmanlının savaştan çok toprak parçası alacağını söylemeleri balkan devletlerini Osmanlı devletine karşı kışkırtmıştır
  • Osmanlı devleti savaşlardan yenik, yorgun ve bitkin ayrıldığı için balkan devletlerin savaşı kolay kazanacağına inanmış olması
  • Osmanlı devletinde ki  bazı  yöneticilerin Balkan devletleriyle birleşmesi de savaşı başlatmalarına sebep olmuştur.

Bu nedenler sonucun da  Osmanlı devleti ile Balkan devletleri arasında Londra Barış Antlaşması imzanlanmıştır. ( 30 mayıs 1913) antlaşmanın maddeleri şöyledir ;

  • Trakya da Osmanlı Bulgaristan sınırı Midye-Enez olmuştur
  • Trakya ve Edirne Bulgaristana , Güney Makedonya ,Selanik ve Girit  Yunanistana ,Silistre Romanya’ya, Kuzey ve Orta Makedonya  ise Sırbistana verilmiştir
  • Arnavutluk devletinin bağımsızlığı kabul edilmiştir.
  • Birinci Balkan Savaşı’nın sonuçları
  • Balkanlarda ki ve Ege denizinde ki Osmanlı hakimiyeti son bulmuştur
  • İmzalanan Londra antlaşması ile Bulgaristan Ege denizin de kıyı sahibi olmuştur
  • Osmanlı devletinin balkan devletleriyle imzaladığı Londra antlaşmasından dolayı sadece  Bulgaristan ile sınır komşuluğu kalmıştır.

Birinci Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin nedenleri

  • Osmanlı devleti savaşlardan yenik ve bitkin bir halde çıktığı için sanayi alanında ilerleme kaydedememiştir.
  • Osmanlı devletinin ordusunun sayısı savaşlarda yeterli olmamıştır.
  • Osmanlı devleti  dört cephede savaşmak zorunda kaldığı için mühimmat ve askerlerini kaybetmiştir
  • En önemli sebep ise orduda görev yapan 65.000 askerin gençleştirme politikası adı altında terhis ettirilmesi
  • İkinci Balkan Savaşı (1913)

İkinci Balkan Savaşı’nın Nedenleri

  • Osmanlı devleti savaştan yorgun ve bitkini çıktığı için otoritesini kaybetmiştir ve balkan devletlerine bir fırsat sunmuştur. Osmanlı devletinin kalan topraklarını balkan devletleri kendi aralarında paylaşamamış olması tekrar toprak kazanma hevesiyle savaşın başlamasına neden olmuştur
  • 1.balkan savaşı sonrasında Osmanlı devletinden kazandıkları toprakların büyük bir kısmını alan Bulgaristana karşı aralarında ittifak yapan Yunanistan Romanya Sırbistan ve Karadağ Bulgaristana saldırmıştır. Bu saldırıyı fırsat bilen Osmanlı devleti kaybettikleri toprakları geri almak için Bulgaristana savaş açmıştır. Osmanlı devleti savaşarak Edirne ve Kırklareliyi geri almıştır. Bulgaristan savaştan yenik çıktığı için Osmanlı devleti ve Balkan devletleriyle barış imzalamak zorunda kalmıştır


İkinci balkan savaşının sonuçları
  • Balkan savaşlarında yaşayan binlerce Türk Anadolu ya göç etmek zorunda kalmıştır
  • Savaştan yenik çıkan ve bir çok toprak kaybeden Osmanlı devleti Almanya dan yeni silahlar almıştır
  • Osmanlı devleti askerlerinin eğitimi için Almanya dan subaylar getirmiş ve buda Almanya-Osmanlı devleti arasında ki bağı kuvvetlendirmiştir.
  • Batı Trakya Türkleri sorunun çıkmasına neden olmuştur.
  • Balkan Savaşları’nı Bitiren Antlaşmalar
  • Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)
  • İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)
  • Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)
  • İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914)